Şiddetsizlik; şiddetsiz tutum, davranış veya yaşam biçimlerini kapsayan şiddetin kullanılmadığı durumu tarif eden bir yöntemdir. Anlam tarihinde kendine en çok şiddetsiz eylem, şiddetsiz direniş gibi politik mücadelelerin tanımlanmasında yer bulmuştur. Bununla birlikte şiddetsizliğe felsefi, inançsal ya da ilkesel temellerden yola çıkarak farklı anlamlar yüklenmiştir. Bu çeşitlilikten yola çıkarak şiddetsizliği tanımlayabilmek ancak hedefine aldığı şiddeti tanımlamakla mümkün olacaktır.
Şiddet, Johan Galtung’a göre üç farklı türde kendini gösterir. Bunlar doğrudan, yapısal ve kültürel şiddettir. Doğrudan şiddet; fiziksel ve duygusal şiddet gibi hedefi doğrudan belli olan şiddet türüdür. Yapısal şiddet; cinsiyet eşitsizliği, ekonomik eşitsizlik ya da ırkçılık gibi yapıların eksikliğinden ya da tercihinden kaynaklanan sistemsel şiddet türüdür. Kültürel şiddet ise bu iki şiddete olan kabulü arttıran her tür kültürel gerekçe olarak tanımlanır. Çocukların tabanca ile oynaması, cinsiyetçi özdeyişler kültürel şiddetin örnekleridir.
Şiddetsizliğe, Galtung’un tanımladığı şiddet türlerinden baktığımızda şiddetsizliğin başta kültürel ve yapısal olmak üzere üç şiddet türünü de hedefe aldığını görürüz. Bunu hak mücadelesi veren örgütler üzerinden şu formül ile açıklayabiliriz:
şiddetsizlik = şiddetsiz örgütlenme + şiddetsiz eylem
Şiddetsiz eylem, doğrudan şiddetin olmadığı eylem türü iken, şiddetsiz örgütlenme üç şiddet türünün olmadığı örgüt olarak tanımlanır. Yapısal ve kültürel şiddetin yerleşikliği bize şiddetsizliğin bugünden yarına bir süreç olmadığını da gösterir. Bu sebeple şiddetsizliği varılması gereken yerden ziyade kişisel ve örgütsel bir yol olarak görüyoruz. İçinde yaşanılan dünyanın şiddetle sarmaladığı insanlar olarak şiddetsizliği, bizi çevreleyen şiddete rağmen şiddeti kullanmama mücadelesi olarak tanımlıyoruz.