ABD Anayasa Mahkemesi evlilik (hakkı) eşitliği konusunu tartışırken, çoğu kişi eşcinsel hakları mücadelesinin ne kadar hızlı ilerleme kaydettiğinden bahsediyor. 1974 yılında alenen açıldığımdan beri ilerlemenin çıldırtıcı seviyede yavaş olduğunu düşünmüşümdür. Eşcinsel parçam hep biraz sabırsız olmuştur.
İçimdeki toplumsal değişim öğrencisi ise diğer perspektiften bakabiliyor: Derine işlemiş heteroseksizm ve bunun patriarkal baskı ile olan bağlantısı göz önünde bulundurulduğunda LGBT’lere yönelik düzenlemeler gerçekten de hızlı ilerliyor.
Buna dayanarak, bu eşitlik mücadelesinden tüm aktivistlere kendi mücadelelerinin stratejilerini oluşturmalarında yardımcı olabilecek neler öğrenebiliriz bir bakalım.
Hareketin içinde bulunduğu bağlam elbette ki çok önemli, her şey stratejiye bağlı değil. Örneğin işçi hareketinden önceki dönemde konan engellenmeler ile karşılaştırıldığında, ABD’deki çeşitli toplumsal dinamiklerin eşcinsellere biraz daha fazla hareket alanı sağladığı görülüyor.
Yine de 1960’lardan bu yana barış ve 1970’lerden bu yana çevre hareketinin belirsiz ilerleyişini hesaba katarsak – her ne kadar ikisine de destek olmamız için gereken nedenler şimdilerde daha mecburi hale geldiyse de – eşcinsel eşitlik mücadelesini çeşitli stratejik öğretileri sebebiyle başarılı bir hareket olarak değerlendirebiliriz. Benim için bu mücadelenin dört temel özelliği göze çarpıyor.
Ödün vermeyen çatışkı
Tüm başarılı hareketler kazanım elde etmek ve moralleri yüksek tutacak ilerleme için stratejik ödünler vermiştir. Bunu yaparken kısa süreli ödünlerinin ileride daha büyük meselelerin irdelenmesine alan açacağını beklemişlerdir. LGBT hareketi de bir istisna değildir; ben de hayalperest eşcinsel özgürlük hareketinin ilk zamanlarının bir parçasıydım ve kısa süreli ulaşılması kolay hedefleri kabullenmek benim için de kolay olmadı.
Yine de esas beyan değişmedi, stratejik seçimler ne olursa olsun: ‘‘Queer’iz, buradayız, ve bunu aşmalısın/ buna alışmalısın.’’
‘‘Bunları aşmalısın’’. LGBT mücadelesinin ödün vermeyen tarafı; insanların kimlikleri haline gelmiş ve politikalarına dikte eden, içselleştirdikleri temel tutumlarından vazgeçmelerini talep etmesiydi. Bu yaklaşım barış hareketine karşı gelenler için de kullanılsaydı her tehdit edildiğimizde şiddete başvurmamızı aşma konusunda ısrarcı olunurdu. Ekolojik adalet mücadelesi verenler için hayat kalitesine odaklanmak yerine daha fazla kişisel eşya bağımlılığının aşılması için ısrar etmelerini gerektirirdi. Sınıf mücadelesi içinde kalmış orta sınıf insanların da yüzde bire olan sadakatini aşabilmesini gerektirirdi.
LGBT aktivistleri bir çok somut ve ilerlemeci politika değişiklikleri çerçevesinde stratejik kampanyalar düzenlediler ancak bu küçük adımların arkasında yatan şey temel inançlarla ilgili fikir ayrılıklarıdır, örneğin ‘‘erkek kadından üstündür’’ ve ‘‘beyaz, siyahtan üstündür’’ gibi: Bizler temel bir tavırla karşı çıkıyoruz ve sizin bunları aşmanız gerekecek!
Yalnızca mutlu eşcinsel çiftlerin düğün pastası keserken ki fotoğraflarına bakan heteroseksüellerin bu karşı karşıya gelişin gerginliğini kavrayamaması mümkün. Ama dahil olanlar bireylerle konuşursanız bu gergin karşılaşmaya dair hikayeler duyarsınız: Bir ebeveynin veya hayranı olunan amcanın sırt çevirmesi, arkadaş grubu içine almayan iş arkadaşları, kilisede çocukları ile konuşurken gözle görünür bir şekilde ‘‘endişe’’lerini belirten yetişkinler.
Cinsel azınlıklar için toplumsal değişim hızlı ilerliyor, bu sebeple yaşça büyük LGBT’lerin bu gibi yüzleşme hikayeleri gençlere oranla daha fazla. Ancak hala eşcinsel gençler heteroseksüel yaşıtlarına oranla daha çok intihar ediyorlar. Eskilerden kalma tutumlarla yüzleşme hala sorun çıkarıyor.
Çünkü LGBT’ler, iş yerinde eşitlik gibi ‘‘makul’’ haklar talep ettiğinde dahi homofobi ile karşılaşıyorlar ve gerginlik artıyor. Diğer hareketler kendilerine şu soruyu sorabilirler: Biz spesifik/belirli amaçlar için kampanyalar tasarlarken, nasıl aynı zamanda süregiden harekete gaz verecek, altta yatan tavırlardan birine yönelik gergin bir karşılaşmayı inşa edebiliriz?
Sorunu bir imkana çevirmek
Hareketler en parlak zamanlarını yükümlülüklerini varlıklara dönüştürebildiklerinde yaşıyorlar. Hindistan’ın ilk başbakanı Jawaharlal Nehru, gençliğinde Britanya sömürgesinden kurtulabilmek adına, Amerikalı sömürgecileri örnek alarak, silahlı mücadeleyi savundu. Anlatılanlara göre arkadaşı Mahatmas Gandhi, dünyanın en güçlü krallığına karşı yeterli silah gücünü nereden bulabileceğini sorup yükümlülüğü güce çevirebilmesi konusunda başbakana meydan okudu: Silahsız devrim İngilizleri ülkeden göndermeye zorlardı.
Eşcinsellere uygulanan baskı kültürü çoğumuzun gizlenmesine ve heteroseksüelmiş gibi yapmasına neden oluyor. Bu gerçek, çoğu kişinin zor durumlarda hayatta kalmasını sağlasa da aynı zamanda bir çok yönden baskılayıcı bir durum – özellikle de bir sosyal hareketin inşası için. Tersine çevirme stratejisi olarak ‘‘açılma’’ en güçlü taktiklerimizden biri olarak kullanıldı.
Hatta harekete karşı çıkmakla ün salmış politikacılar bile çocukları kendilerine açıldıktan sonra kendilerini eşcinsel hareketin müttefiği ilan ettiler; bu noktadan sonra, ideoloji kalplerini karartmaya yetmedi. Düşmanlarımız bizim onların ailelerinde, işyerlerinde veya bowling gruplarında varolduğumuzu bildikten sonra er ya da geç ‘‘hala burada olduğumuzu ve bunları aşmaları gerektiğini’’ anlayacaklar.
Korkulan kimliğimizi değişim için bir koz olarak kullanma, diğer gruplar için de bir çok soru işareti oluşturuyor: Yüzeyde bir engel varsaydığımızı doğru bir hamle ile güç haline nasıl getirebiliriz? Mesela eski Oregon senatorü cumhuriyetçi Mark Hatfield’ın ordu bütçesi planlaması yapan komitede çalışırken, kendi pasifizmi ile ilgili oldukça açık olması örneğini verebiliriz; meslektaşları onunla anlaşmanın zorlu olacağını biliyorlardı. Partisinde egemen olan yırtıcılığa rağmen bunu aşmaları gerekiyordu.
Stratejik ve taktiksel kapsam
LGBT hareketi taktik çeşitliliği konusunda öne çıkıyor. Eşcinseller; bazı aktivistlerin repertuarlarındaki miting veya yürüyüşlerin ötesine geçebilmekle ünlüler. Gene Sharp, 198 şiddetsiz eylem listesine sosyal itaatsizliği dahil etmiştir: “Sosyal kurumların toplumsal geleneklerine, kurallarına, düzenlemelerine veya pratiklerine karşı itaatsizlik’’. Yıllar boyunca LGBT’ler toplu öpüşmeler sahnelediler veya eş gibi davranarak toplumsal alanlarda kucaklaştılar, el ele tutuştular; bizler yasaklanmış evlilikler düzenleyip açıkça çift olarak yaşıyoruz.
Sharp’ın hakkında yazdığı, paranın iki yüzünün küstah tarafı buydu: ‘‘Yeni sosyal kalıpların inşası’’. Bu yöntemin – eğer sayıyorsanız 174. yöntem – ünlü bir tarihi var aslında. Abolisyonist Quaker Lucretia Mott, 1830’larda ‘‘walk-alongs1’’ ( “yanında yürüyüş” ) eylemi yaptığı için Philadelphia’nın belediye başkanı tarafından azarlanmıştı. LGBT’ler heteroseksist kültür normlarını zorlayacak sayısız yol buldular. Homofobinin kolluk kuvvetlerinin bu normları heteroseksüel toplumlarının rahatlığına geri çekmeye çalışmalarını sağladılar.
LGBT hareketi de “içerisi ve dışarısı” oyununu oynadı; yeteneği olanlar lobi/kulis çalışması yürüttüler, raporlar hazırladılar, politik partiler içerisinde örgütlendiler, kanun çıkardılar ve yasal tazminatların peşine düştüler. Diğer hareketlerde de olduğu gibi bazen kurumların içinde çalışmayı seçen savunucular ile dışında çalışmayı seçenler arasında gerilim yaşandı, ancak çoğu zaman içerdekiler baskın olmadı. Bu 2008’deki sağlık hizmeti reformu hareketiyle çelişmektedir. İçerdekiler, radikal enerji ile ateşlenmiş bir taban ile hareketi genişletmeyi isteyen herkese karşı koymuşlardı. Sağlık hizmeti reformu vakasında, içerdekilerin sıkıcı hakimiyeti, “Tea Party”nin2 sorunu ortaya dökmesine ve başarılı hareketlerin ihtiyacı olan tedirginliği yaratmaya neden oldu.
LGBT’ler için bu gerilim bazen Onur Yürüyüşlerinde kendini gösterdi; drag ve erotik ifadeler “LGBT aileleri ve arkadaşları”nın3 hemen yanı başında bulunmasıydı. Çok etkili örgütlenmiş ulusal boykotlar ve ülke genelinde eşcinsel karşıtı referandumlara karşı mücadelenin yanı sıra yapılan bu yürüyüşler, çeşitlilik ve hayat dolu, sanat ve espri taşıyan bir hareketi gösteriyor.
Sivil Haklar Hareketinden Öğrenmek
Hala cevaplanmamış bir soru: Beyaz aktivistler siyah aktivistlerden ne kadar öğrenmek istiyorlar? ABD çevrecileri, her ne kadar sonrasında daha cansız ve içerden çalışan bir biçime döndüyse de 1970’lerde siyah aktivistlerden; nükleer santral endüstrisinin yüzlerce reaktör kurma hayalini durdurmaya yetecek kadar öğrendiklerini kanıtlamışlardır. Çoğunluğu beyaz olan savaş karşıtı hareket, ABD’yi Vietnam’dan atmaya yetebilecek büyüklükte bir etken olabilecek kadar öğrenmiştir, o zamandan beri genellikle, sivil haklar hareketinin katı ve şiddetsiz doğrudan eylem kampanyalarına ‘‘tanık’’lık eden ve stratejik olmayan faaliyetleri tercih ettiler.
1965’de- ABD LGBT hareketinin başlatıcısı olarak görülen New York Stonewall isyanından önce – Philadelphia’da eşcinsellere ayrımcılık uygulayan bir restorana karşı yapılan bir oturma eylemi vardı. Kısa süre sonra bu eylemi ulusal grev mabedi yerine dönen Independence Hall izledi. Homofobik medyaya karşı yapılan şiddetsiz yüzleşmeler, ‘‘zap’’ (eşcisellerin stüdyolara dalıp engellenmeden önce canlı yayında açıklama yapmaları) ’ları da kapsıyordu. Genellikle kampanyalarla yapılandırılmış şiddetsiz durdurma eylemleri, hareketin tipik eylemlerindendi. Bunun zekice örneklerden biri de HIV krizi ile ilgili değişimlere yönelik ACT UP’ın önderlik ettiği doğrudan eylemlerdi. Belki de eşcinsellere yönelik ayrımcılığının ölüm kalım meselesi olması LGBT hareketinin içindeki beyazların sivil haklar hareketinden bir şeyler öğrenmeye açık olmasına yol açmıştır. Kendilerini savunduklarında karşılaştıkları sert şiddet, ortak noktalarıydı. Daha ayrıcalıklı tabandan gelen hareketler, örneğin orta sınıf çevreciler – hatta işci/emekçi hareketi içerisindeki beyazlar da buna dahil – değişim yaratmanın onlar için kolay olacağını ve Alabama ile Mississippi’de test edilmiş şiddetsiz hayatta kalma derslerine ihtiyaç duymayacaklarını düşünmüş olabilirler.
2013’den geriye bakınca açıkça görüyorum ki; hareketin yüzde 1 ile yaşadığı karşılaşmaların altındaki temel değerlerle çatışmanın göze alınması; zayıflıklarımızın güce çevrilmesi ve lobicilikten tutun doğrudan eyleme kadar kapsamlı stratejiler, taktikler geliştirmesi olarak karşılığını verdi. LGBT hakları mücadelesi, ABD tarihinin ihtimalsizlikleri yenen en taze hareketinden ders almayı unutmadı; şimdi eşitlik hareketi sürerken, diğer hareketler de ondan bir şeyler öğrenebilir.
George Lakey
*Yazı boyunca LGBT ifadesi olduğu gibi değiştirilmeden kullanılmıştır ama günümüzde LGBTİ+ şeklinde kullanılmaktadır.
1- Walk-alongs: Beyazların sokaklarda Afroamerikanlarla gezinirken içten/candan sohbetler ettiği eylem biçimi.
2- Bir Amerikan sosyal hareketidir ve muhafazakar duruşlarıyla dikkat çekmişlerdir. Hükümet borçlarının azaltılması, vergilerin düşürülmesi, devletin sağladığı sağlık hizmetinin kaldırılması gibi talepleri olmuştur.
3-Türkiye’deki LİSTAG örgütüne benzer örgüt.